Küresel ekonomiler, rekabet avantajını sürdürülebilir inovasyon ve yüksek katma değerli üretim kapasitesine dayandırırken, Türkiye'nin bu yarışta kritik bir eşikte olduğu gözlemleniyor. Chicago Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit'in değerlendirmeleri, ülkenin Ar-Ge potansiyelini ticarileştirmede karşılaştığı temel sorunlara ve özellikle yapay zeka çağının sunduğu yeni fırsatlara ışık tutuyor.Yapay Zeka Çağında İnovasyon Makası DaralıyorAkçiğit, günümüz ekonomisinde üniversite ve sanayi iş birliğinin sadece bir tercih değil, stratejik bir zorunluluk haline geldiğini belirtiyor. Geçmişte temel bilimsel araştırmaların somut bir ürüne dönüşmesi yıllar alırken, yapay zeka ve hızlı teknolojik gelişmeler sayesinde bu süreç dramatik bir şekilde kısalmış durumda. Akçiğit'e göre, yapay zeka alanındaki bir akademik makale, günümüzde sadece bir-iki ay içinde ticari bir ürüne veya şirkete evrilebiliyor. Bu durum, akademisyenlerin ürettiği araştırmalardan çok daha hızlı ve ciddi bir katma değer elde edilmesine olanak tanıyor. Küresel çapta yapay zeka uzmanlarına olan talebin ve bu alandaki maaş artışlarının, bu dönüşümün en somut göstergelerinden biri olduğu vurgulanıyor.Türkiye'nin Üniversite-Sanayi İş Birliği Karnesi: Geride Kalmışlığın Avantajı mı?OECD verileri, Türkiye'nin üniversite-sanayi iş birliği konusunda ortalamanın oldukça gerisinde kaldığını ortaya koyuyor. Ancak Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, bu durumu "geride kalmışlığın avantajı" olarak yorumluyor. Bu yaklaşım, doğru stratejiler ve kararlı adımlarla, geçmişte atılmayan adımların şimdi atılması halinde Türkiye'nin ciddi bir büyüme ivmesi yakalayabileceği potansiyeline işaret ediyor. Başarılı uluslararası modellere dikkat çeken Akçiğit, özellikle İsviçre'deki sanayi-üniversite iş birliğini teşvik eden ve devletin eşleşmeli sübvansiyonlar sağladığı sistemi örnek göstererek, benzer mekanizmaların Türkiye'de de uygulanabileceğini belirtiyor.Sağlık Sektöründe Büyük Bir Fırsat KaybıTürkiye'nin Ar-Ge harcamalarında dikkat çekici bir ironi bulunuyor: akademik araştırmaların yüzde 50'sinden fazlasını oluşturan sağlık sektörü çalışmaları, ne yazık ki ilaç veya tıbbi cihaz gibi yüksek katma değerli ihracat ürünlerine dönüşemiyor. Akçiğit bu durumu "kaybedilmiş bir fırsat" olarak nitelendiriyor. Bu durum, sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda ülkenin sağlık alanındaki dışa bağımlılığını artıran ve küresel rekabette elini zayıflatan bir faktör olarak öne çıkıyor. Üniversitelerin endüstriyle entegre olmaması, bu tür ekonomik kazanımların önündeki en büyük engel olarak görülüyor."Üniversitelerin güçlü bir şekilde ayakta kalarak yeni teknolojilerde öncülük yapması ve sanayi ile bir araya gelmesi, Türkiye’nin geleceği için olmazsa olmaz bir şarttır." - Prof. Dr. Ufuk AkçiğitEkonomik Gelecek İçin Olmazsa Olmaz ŞartProf. Dr. Ufuk Akçiğit'in analizleri, Türkiye'nin ekonomik geleceği için üniversite-sanayi iş birliğinin vazgeçilmez bir koşul olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Üniversitelerin, sadece bilgi üretmekle kalmayıp, bu bilgiyi ticarileştirecek ve ülkeye yeni teknolojilerin girişinde öncü rol üstlenecek mekanizmalara sahip olması gerekiyor. Bu entegrasyon, Türkiye'nin yüksek katma değerli ürün ihracatını artırması, cari açığı azaltması ve küresel inovasyon ekosisteminde daha güçlü bir konum elde etmesi için kritik bir adımdır. Aksi takdirde, ülkenin Ar-Ge'ye yaptığı yatırımlar beklenen ekonomik dönüşümü sağlayamayacak ve önemli fırsatlar kaçırılmaya devam edecektir.
Ekonomi
Türkiye'nin Ar-Ge Potansiyeli: Sağlıkta Kayıp Fırsat ve Yapay Zeka Dönüşümü
Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, Türkiye'nin üniversite-sanayi iş birliğinde OECD ortalamasının gerisinde kalmasının ekonomik büyüme için kritik bir engel olduğunu vurguluyor. Özellikle sağlık sektöründeki yoğun akademik araştırmaların, yüksek katma değerli ürünlere dönüşememesi büyük bir fırsat kaybına işaret ediyor. Yapay zeka çağında bu iş birliğinin stratejik bir zorunluluk haline geldiğini belirten Akçiğit, doğru adımlarla Türkiye'nin önemli bir ivme yakalayabileceğini öne sürüyor.
Mehmet Aydın
•