Küresel ticaret, Washington'un Asya'daki iki büyük ekonomik partneri olan Japonya ve Hindistan ile yürüttüğü müzakerelerle yeni ve öngörülemez bir döneme giriyor. Bu hafta sonuçlanan ABD-Japonya ticaret paktı, geleneksel serbest ticaret anlaşmalarının ötesinde, bir tarafın diğeri üzerinde kurduğu baskın gücü sergileyen, hibrit bir model olarak öne çıkıyor.
Anlaşmanın merkezinde, Japonya'nın ABD'ye yönlendireceği 550 milyar dolarlık dev bir yatırım fonu taahhüdü yer alıyor. Ancak bu taahhüdün niteliği, iki başkentte tamamen farklı yorumlanıyor ve bu durum, anlaşmanın geleceği hakkında ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Yatırım Vaadi mi, Gizli Tehdit mi? Anlaşmanın detayları incelendiğinde, taraflar arasındaki derin görüş ayrılığı net bir şekilde görülüyor. Japonya Başbakanı Shiegeru Ishiba, bu paketi ülkesinin kendi kontrolündeki "yatırım, kredi ve kredi garantilerinden" oluşan bir portföy olarak tanımlarken, Beyaz Saray bambaşka bir tablo çiziyor.
Amerikan yönetimine göre, bu fon doğrudan ABD'nin talimatları doğrultusunda hareket edecek ve Başkan Trump'ın ifadesiyle, fonun kârının %90'ı Amerika'da kalacak. Bu "havuç" politikasının yanında, sopanın ucu da açıkça gösteriliyor:
"Anlaşmanın uygulanmasında bir sorun görürsek, Japon otomobillerine yönelik tarifeleri %15'ten %25'e çıkarma hakkımızı saklı tutarız."- Scott Bessent, ABD Hazine Bakanı
Bu durum, anlaşmanın aslında Japonya'nın tarife tehdidinden kaçınmak için ödediği bir bedel olduğu yorumlarını güçlendiriyor. Bu, serbest ticaretten çok, yönetilen ve tehdit unsurlarıyla şekillendirilen bir ticaret ilişkisine işaret ediyor.
Hindistan Masada: Japon Modeli Tekrarlanır mı? ABD'nin bu yeni ve agresif müzakere tarzı, bir diğer önemli Asya gücü olan Hindistan ile yürütülen görüşmeler için de bir emsal teşkil ediyor. Hindistan Ticaret Bakanı Piyush Goyal, 1 Ağustos'taki son tarihe kadar bir anlaşmaya varma konusunda iyimser olduğunu belirtse de, masadaki taleplerin zorluğu dikkat çekiyor.
Müzakerelerdeki temel düğüm noktaları şunlardır:
ABD'nin, Hindistan'ın korunaklı tarım ve süt ürünleri pazarına tam erişim talebi. Hindistan'ın ise ABD pazarında ilaç ve otomotiv parçaları için tarife muafiyeti beklentisi.
Washington'un Japonya'ya uyguladığı "yatırım karşılığı pazar erişimi ve tarife güvencesi" modelini Hindistan'a da dayatıp dayatmayacağı, önümüzdeki haftaların en kritik konusu olacak. Bu strateji, ABD'nin çok taraflı ticaret anlaşmaları yerine, ikili ilişkilerde kendi gücünü maksimize etmeye yönelik net bir yönelim içinde olduğunu gösteriyor.
Piyasalar ve Türkiye İçin Anlamı Bu gelişmeler, küresel piyasalarda belirsizliği artıran en önemli faktörlerden biri. Otomotivden teknolojiye, tarımdan ilaca kadar birçok sektör, bu ikili anlaşmaların nihai sonuçlarına göre yeniden pozisyon almak zorunda kalacak. Bu durum, özellikle dolar, yen ve rupi paritelerinde dalgalanmalara neden olabilir. Türkiye ekonomisi için ise bu tablo, küresel ticarette kuralların ne kadar hızlı değişebileceğini ve tek bir pazara olan bağımlılığın risklerini bir kez daha gözler önüne seriyor. ABD'nin bu yeni müzakere doktrini, gelecekte Türkiye dahil diğer ticaret ortaklarıyla ilişkilerinde de bir şablon oluşturma potansiyeli taşıyor.