Dünya Ekonomik Forumu (WEF) yaklaşırken, küresel iş dünyasının öncelikli risklerini mercek altına alan rapor, ekonomik gündemin zirvesine yerleşti. Zürih Sigorta Grubu Türkiye CEO'su Yılmaz Yıldız, dünya genelinde 11 bin yöneticiyle yapılan kapsamlı bir anketin sonuçlarını değerlendirerek, iş dünyasının ekonomik durgunluk ve gerilemeden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Yıldız: "Bu raporun özünü, dünya genelinde 11 bin yöneticiyle yapılan kapsamlı bir anket oluşturuyor. İş insanlarından, ekonomik, jeopolitik, sosyal, teknolojik ve çevresel olmak üzere beş farklı risk grubunda yer alan 34 farklı riski değerlendirmeleri ve kendi bölgeleri için en yüksek beş riski belirtmeleri istendi."
Bu çalışma, iş dünyasının önümüzdeki iki yıl için önceliklendirdiği tehditleri net bir şekilde ortaya koyarken, küresel ekonominin kırılgan yapısına dikkat çekiyor. Rapor, sadece mevcut durumu değil, aynı zamanda gelecekteki potansiyel kriz alanlarını da gözler önüne seriyor.
G20 Ülkelerinde Değişen Risk Algısı G20 ülkelerindeki iş insanlarının değerlendirmelerine göre, en büyük risk geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ekonomik durgunluk ve gerileme olarak belirlendi. Bu durum, küresel büyüme beklentilerindeki zayıflığın ve resesyon endişelerinin ne denli yaygınlaştığını gösteriyor. Ancak ikinci sıradaki riskte yaşanan değişim dikkat çekici:
Geçen yıl nitelikli iş gücü eksikliği olan ikinci sıradaki risk, bu yıl yerini yetersiz kamu hizmetleri ve sosyal güvenlik sistemindeki zaaflara bıraktı. Bu değişim, devletlerin vatandaşlarına sunduğu temel hizmetlerin sürdürülebilirliği ve sosyal refah devleti modelinin geleceği üzerine önemli soruları beraberinde getiriyor. G20 risklerinin ilk beşini ise sırasıyla Ekonomik durgunlukYetersiz kamu hizmetleriİşsizlik ve ekonomik fırsat eşitsizliğiEnflasyonYanlış bilgi ve dezenformasyon oluşturuyor.
Bu sıralama, sadece ekonomik büyüme kaygılarının değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin ve kamu hizmetlerinin yetersizliğinin de iş dünyası için ciddi birer tehdit haline geldiğini gösteriyor. Özellikle yetersiz kamu hizmetleri riskinin yükselmesi, hükümetlerin ekonomik şoklara karşı dayanıklılığını ve sosyal istikrarı koruma kapasitesini sorgulatıyor.
Küresel Ekonomik Düzenin Dönüşümü ve Bölgesel Zorluklar Yılmaz Yıldız, bu ekonomik dalgalanmanın, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve şu an değişim içinde olan küresel ekonomik düzenin bir tezahürü olduğunu vurguladı. Özellikle ABD'nin dünya gayri safi milli hasılasındaki payının yüzde 50'den yüzde 20-25 seviyelerine düşmesi ve Çin'in payının yüzde 2'den yüzde 20'ye çıkması, bu köklü dönüşümün temel nedenleri arasında gösteriliyor. Bu durum, küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesiyle birlikte, yeni ekonomik blokların ve ticaret ilişkilerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor.
Bölgesel risklere bakıldığında, Avrupa'nın en büyük sorunlarından biri nitelikli iş gücü eksikliği ve demografik zorluklar olarak öne çıkıyor. Nüfusun hem azalması hem de yaşlanması, çalışan nüfusun emekli nüfusu finanse etme dengesini bozarak kamu harcamalarını ve sosyal güvenlik sistemlerini zorluyor. Bu durum, Avrupa'nın göçmen ve mülteci ithal etme zorunluluğunu ortaya koysa da, siyasi arenada ciddi toplumsal dirençle karşılaşılıyor. Bu da siyasi riskleri ve politik kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Öte yandan, teknolojik gelişmelerin hızlanmasıyla yapay zekanın (deep fake, ChatGPT gibi) kullanımı sonucu ortaya çıkan yanlış bilgi ve dezenformasyon, özellikle 2024 ve 2025'te dünya genelinde yapılacak seçimlerin sonuçlarını manipüle etme potansiyeli nedeniyle önemli bir küresel risk olarak görülüyor. Bu risk, sadece siyasi istikrarı değil, aynı zamanda toplumsal güveni ve ekonomik kararları da olumsuz etkileyebilir.
Türkiye'nin Risk Profili: Öngörülebilirlik Anahtarı Türkiye'nin risk profiline değinen Yıldız, 2025 riskleri listesinde ekonomi ağırlıklı konuların ilk sıralarda yer aldığını belirtti:
Birinci sırada işsizlik ve ekonomik fırsat eşitsizliği İkinci sırada ise enflasyon
Türkiye'deki genç nüfusun önemli bir kısmının (yüzde 20-25) ne eğitimde ne de işte olması (NEET), ekonomik fırsat eşitsizliğini pekiştiriyor. Aynı zamanda, işi olan bireylerin dahi artan enflasyon karşısında geçim sıkıntısı yaşaması ve hayat standartlarının düşmesi, ekonomik fırsat eşitsizliği algısını güçlendiriyor. Bu durum, toplumsal huzursuzluk riskini artırırken, uzun vadeli ekonomik büyüme potansiyelini de zayıflatıyor.
Zürih Grubu Türkiye CEO’su Yıldız, Türk ekonomisinin esnekliği ve dayanıklılığına vurgu yaparak her zaman temkinli iyimser olduğunu ifade etti. Ancak Türkiye için en büyük riskin, enflasyonun veya döviz kurunun belirli bir seviyede olmasından ziyade, yatırım kararlarını 5-10 yıllık perspektifte alan iş dünyası için makroekonomik öngörülebilirliğin kaybolması olduğunu kaydetti. Yıldız'a göre, makroekonomik istikrar ve öngörülebilirlik sağlandığı sürece Türkiye ile ilgili diğer tüm riskler yönetilebilir olacaktır. Bu, özellikle doğrudan yabancı yatırımlar ve uzun vadeli büyüme hedefleri açısından kritik bir mesaj niteliği taşıyor.





