Antalya’da 15’incisi düzenlenen Uluslararası Resort Turizmi Kongresi öncesi bir grupu gazeteci ile sohbet eden İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı (GMY) Sezgin Yılmaz ve Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Kaan Kavaloğlu önemli açıklamalarda bulundu.
AKTOB Başkanı Kavaloğlu önümüzdeki yıla ilişkin kur beklentilerini açıklayarak, euronun üçüncü çeyrekte 60 lira olması gerektiğini, aksi taktirde turizmcinin büyük sıkıntı çekeceğini dile getirirken, İş Bankası GMY Sezgin de takibe düşün kredi oranlarının en yüksek olduğu sektörleri sıraladıktan sonra genel olarak küçük ve orta boy ölçekli şirketlerde (KOBİ) nakit akışlarının ciddi oranda bozulduğunu, nakit akışlarını dengeleyemediklerini ve bu durumunun önümüzdeki yılın ortalarına kadar da devam edeceğini ifade etti.
Kredi takip oranlarındaki artışa ilişkin soruya verdiği yanıtta ayrışan sektörlerde iki yıldır başta tekstilin geldiğini söyleyen İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sezgin Yılmaz, “Emtia fiyatlarının son 1,5-2 senedir durgun olmasından dolayı bir miktar demir çelik sektöründe olan firmalarda gerileme görüyoruz. Onun haricinde aslında bütün sektörleri saymaktan ziyade şöyle söyleyeyim. KOBİ’lerin yoğun bir şekilde likiditeleri bozuldu. Aslında likiditeyi de aşağı yönlü kırmak lazım. Nakit akışlarını dengeleyemiyorlar şu anda. Finansmana erişim eskiden olduğu gibi lebi derya değil. Dolayısıyla özellikle KOBİ’lerde bozulmaları artık çok ciddi bir şekilde görüyoruz. Bu durum 2025 yılının tamamında devam etti. 2026 yılının Haziran ayına kadar da devam edeceğini düşünüyoruz. O yüzden iki sektör söylemiş olayım. Diğerleri de sektör ayrımsız nakit akışını ayarlayamayan firmalar diyeyim” diye konuştu.
Banka olarak turizmi niye bu kadar ön plana çıkardıkları sorusunu Sezgin, “İkinci yüzyılının ilk yılında bir banka olarak turizmi niye son birkaç yıldır ana stratejik odak haline getiriyoruz? Banka olarak geride bıraktığımız 100 yılı aşkın sürenin tamamında ülke ekonomisine katkı sunan hemen her alanda var olduğumuzu söyleyebiliriz. Son dönemdeki ekonomik gelişmeleri de düşündüğümüzde, özellikle 2020 sonrasında, ülkenin en büyük ihtiyaçlarından bir tanesinin döviz girdisi olduğunu gördük. Biz banka olarak bir konuya odaklandıktan sonra orada iki şey olur. İlk olarak, kendimiz bu alanda ciddi ivme kaydederiz ama bu işi asıl olarak bunun için yapmayız. Çünkü ana sözleşmemizde de yazan ana faaliyet konumuz ülke ekonomisine katkı sunmak. İkinci ve asıl önemli olarak, piyasa yapıcı bir banka olmamız nedeniyle sektördeki diğer bankalar da bizi takip etsin diye de bunu yaparız. Döviz girdisi yaratan bir sektör olan turizme sadece bizim katkımız kendi gücümüz kadar olabilir. Ama finans sektörünün bunun arkasından gelmesi daha büyük bir güç yaratır. Turizme daha büyük bir katkı verir” sözleriyle yanıtladı.
Banka olarak kültürlerinde kim talepte bulunursa hepsine kredi verelim diye bir tavır olmadığını dile getiren Sezgin ekonomiye, istihdama, sürdürülebilirliğe katkısı olan neresi var diye bakıp, biraz da seçici olmaları gerektiğini, çünkü kaynakların kıt olduğunu belirtek önceliklerini şöyle sıraladı:
“Biz de özellikle savunma sanayiine, üretim yapanlara, özellikle ihracat yapan OSB'deki firmalarımıza ve tabii ki turizme öncelik veriyoruz. Eldeki kaynağı ülke ekonomisine katkı olacak yerlere ayırıyoruz.”
Sıkılaşma adımları çerçevesinde üst üste kredi büyüme sınırları geldiğini hatırlatan Sezgin, söz konusu sınırların ne kalkabileceğine ilişkin soruyu da şöyle yantıladı:
“Şu an 2025 yıl sonuna kadar görünmüyor. 2026 yılında biter mi derseniz 2026 yılındaki enflasyonun, kurun gidişi, Merkez Bankası döviz rezervlerinin yeterli miktara ulaşmasıyla beraber bir kısım esnemeler olabilir. Esnemeler de tahminimce önce ticari taraftan yani KOBİ tarafından olur. Bireysel tarafta da aynı kısıtlamalar var. Hane halkı tarafında 2024 Haziran ayında yakın izleme ve NPL’ler ciddi oranda artmaya başlamıştı. 2024'ün yıl sonunda KOBİ’lere sirayet etmişti. 2025 yılında sektörde bunu bolca yaşıyoruz-. Takip oranları neredeyse iki katına çıktı. Ticari segmentteki NPL oranları bir küsurlu seviyelerden 3-3,5 bandına çıktı. Dolayısıyla enflasyonda, kurda ve faizde beklenen seviyeye inilmedikçe bu kısıtlamaların kalkacağını düşünmüyorum. Ama ekonomi iyi giderse tüketim harcamaları enflasyonu tetikleyen taraf olduğu için önce o taraftaki kısıtlardan başlayacaklarını düşünmüyorum. Önce ticari taraftan başlayıp üretim yapanları, KOBİ’leri rahatlatmayı amaçlayabilirler. Ama tamamen kalkma işinin 2026 olacağını düşünmüyorum.
Bir soru üzerine Kavaloğlu, enflasyonun olmadığı bir ortamda sabit kur politikasının turizmciyi rahatsız etmeyeceğinin altını çizen Kavaloğlu, “Ancak Türk lirası bazında giderlerimizin artması ve kur politikasının sabit olması sistemin sürdürülebilir olmasının önünde bir engel. Biz devletin en büyük gelir kalemlerinden biriyiz. Dolayısıyla döviz kurundaki bu sabit gidiş bizi zorluyor. En yüksek sezonumuz Temmuz, Ağustos biz kârlılıklarımızın çok büyük bir kısmını 3. çeyrek döneminde yapıyoruz. Baktığınızda kur hâlâ 48 lira. Maliyetlerimizin Türk lirası bazında arttığı bir dönemde biz enflasyona yenilirsek rekabet gücümüzü kaybederiz. En önemli konu, hizmet kalitemizin devamlılığı. Türkiye, destinasyon olarak fayda maliyet analizi yapıldığında tüketicinin lehine bir destinasyon. Ancak o indirimli destinasyon olma özelliğimizi hemen hemen kaybetmek üzereyiz” dedi.
Kur beklentisi üzerine sektörün görüşlerini aktaran Kavaloğlu, “2026 yılı üçüncü çeyreğinde euronun 60 liranın altında bir kur olursa turizm sektörü olarak çok zor bir dönem geçiririz” görüşünü savundu.
Ekonomi yönetiminin getirdiği sınırlamaların da sektörü olumsuz etkilediğini aktaran Kavaloğlu, rakiplerinin finansamana erişiminin çok daha kolay olduğunun altını çizdi.
2026 her anlamında turizmde bir geçiş yılı olacağına işaret eden Kavaloğlu, “Kiralar önceden maaşların yüzde 30’uydu. Şimdi yüzde 50'sini geçti. Şu anda ailelere de lojman veriyoruz. Ailelere konaklama imkanı sağlayan tek sektörüz” ifadelerini kullandı.
İçinde bulunduğumuz jeopolitik ortamın da Türkiye açısından stres yarattığına değinen Kavaloğlu, ülkenin en önemli kaynak pazarlarının savaş halinde olduğunu hatırlatarak, “Rusya ile Ukrayna üç yıldır savaş halinde. 2026 ile ilgili savaşın durumuyla ilgili bir belirsizlik söz konusu. Rusya savaştan önce 6 milyon rakamını yakalamıştı. 2019 yılı rakamı 6 milyondu Antalya'ya. Bu sene ancak 4 milyonu yakalayacakmış gibi gözüküyor. Almanya'da dengeli bir artış var. Çok büyük bir artış yok. Biz İngiltere, Polonya, Kazakistan ve Belarus pazarını destekleyerek sistemi bir parça dengelemeye çalıştık.
Hedef rakiplerimiz var. Fransa, İtalya, İspanya gibi. Hiçbirinin kaynak pazarları savaşmıyor. Biz sadece Rusya ve Ukrayna'nın bir numaralı destinasyonumuz. Onlar Avrupa'dan çok büyük bir kaynak alıyorlar” dedi.





