Dijital Çağda Yatırımcı Psikolojisi: Para Social, Rage Bait ve Aura Farming
2025 yılı, küresel piyasalarda yaşanan dalgalanmaların ötesinde, yatırımcı davranışlarını şekillendiren yeni kültürel dinamiklerle anılıyor. Geleneksel ekonomik verilerin yerini, sosyal medyanın tetiklediği 'para social' bağlar, 'rage bait' içeriklerin yarattığı panik ve 'aura farming' ile beslenen sanal başarı algısı alıyor. Bu derinlemesine analiz, gelir adaletsizliği ve yalnızlık gibi makro faktörlerin, bireysel yatırımcı kararlarını nasıl rasyonel zeminden uzaklaştırdığını ortaya koyuyor.
Zeynep Kaya
•
Bir sürpriz olmazsa; salgın yılı 2020’yi izleyen 2021 yılında başlayan dizi, 2025 yılı ile beraber sona erdi. 2025’e girerken küresel piyasalarda da işlerin kolaylaşacağına dair açıkçası az umut vardı. Kimileri faiz indirimlerinin tüm dertleri sihirli değnek gibi çözeceğini düşündü, kimileri yapay zekâ devriminin yeni bir refah dalgası yaratacağına inandı. O umut, yılın daha ilk çeyreğinde küresel endekslerde yaşanan sert dalgalanmalarla hızla buharlaştı. Yine de, bir yerde asıl ilginç olan piyasaların kendisinden çok, piyasanın etrafında oluşan kültürün ne kadar hızlı evrim geçirdiğiydi.
Zira 2025 sadece ekonomik başlıklarla değil, dilimize musallat olan yeni kavramlarla da anılacak gibi görünüyor: para social, rage bait ve aura farming.
Rage bait hiçbir yere varmayan, öfkeyi artırmak için yapılan paylaşımlar anlamına geliyor. Aura farming, bir kişilik ya da imajın; özgüven, soğukkanlılık ya da gizem havası vermek adına akıllıca tasarlanmış şekilde davranılarak/sunularak geliştirilmesini ifade ediyor. Para Social ise ünlüler, fenomenler ve yapay zekâ botlarıyla tek taraflı, sağlıksız bağların artışına dikkat çekiyor. Kişilerin hiç tanışmamış olsa da bir ünlüyü kişisel düzeyde tanıyormuş gibi hissettiği ilişkiyi tanımlamak için kullanılıyor.
Ve kabul edelim, bu üçlünün her biri, bireysel yatırımcının psikolojisini anlamak için işe yarar derinlikte.
Geçtiğimiz yıllarda “finfluencer” kültürünün yükselişini görmüştük ama 2025’te işler iyice tuhaflaştı.
Artık bir kişinin portföyü ya da finansal varlık tercihleri, takipçilerinin kaderi haline geldi: Para Social Investing!
Bir zamanlar yatırım tavsiyeleri excel tablolarıyla konuşulurdu. Şimdi ise insanlar, kendini ekrana yakın hissedip “O alıyorsa ben de alırım” diyerek portföy oluşturuyor. Ekonomik ya da finansal veri değil; içerik üreticisinin uyandırdığı “takip edilme hissi” karar verdiriyor. Kabul edelim bu bir meziyet.
Tabi bu durum piyasanın ne kadar kırılgan olduğu gerçeğini değiştirmiyor, sadece kırılganlığı kalabalıklaştırıyor.
2025’in piyasa koşul ve sonuçları bazen öyle bir noktaya geldi ki, grafik okumaktan çok öfke yönetimi konuşur olduk.
Sosyal medyada dolaşan “Rage/Click bait” içerikler, aşırı uç ifadeler, kıyamet ya da servet tellallığı, ‘şimdi almazsan/satmazsan yandın’ edebiyatı kitleleri tetikliyor.
Ekran başında sinirlenen küçük(!) yatırımcılar, zamanla platformlarda “acil” bir butonu tıklamış oluyor.
Sonrası malum… Çeşitli renk ve detaylardaki grafiklerle gelen pişmanlık, “neden panik yaptım?” sorgulaması ve dönüşümlü olarak umut ve umutsuzluk döngüsü.
Ekonomi kitaplarında bu davranış “duygusal karar alma önyargısı” diye geçerdi.
Bu kavram belki de 2025’in ruhunu özetleyeni. Bazı yatırımcılar artık portföylerini büyütmek için değil, güzel görünmek, “benim de yıldızım parlıyor” havasını korumak için şekillendiriyor.
“Bakın ben kendi küçük balonumda ne kadar da bilge bir yatırımcıyım” mesajı veren postlar, ‘quiet luxury’ estetiğiyle süslenmiş ekran görüntüleri, abartılı özgüven cümleleri… Dev ekranlı, arabalı, villalı “kazandıran hesap” story’leri…
Kim bilir, belki de en büyük kazanç, gerçekten kazanmaktan çok kazanmış gibi hissetmekti?
Jeopolitik riskler one day, para politikasındaki belirsizlikler next day… Ama bütün bu gürültünün ortasında değişmeyen tek şey, yatırımcının hayatındaki ve zihnindeki o dalgalı deniz.
Gelir adaletsizliği dünya genelinde derinleşmeye devam ederken, bireylerin finansal bilgiye ve profesyonel yatırım danışmanlığına erişimi de eşitsizleşti. Bu zeminde para social investing adeta boşluğu dolduran duygusal bir ilişki biçimi oluşturdu.
Yatırımcılar artık ekonominin soğuk verilerinden çok, güvendikleri içerik üreticileriyle kurdukları tek taraflı sıcak(!) yakınlık duygusuna sarılıyor.
Davranışsal iktisat buna “temsililik sezgisi” veya “sosyal kanıt” derdi.
Biz ise 2025’te buna daha basit bir şey demeyi öğrendik: yalnızlığın finansal tezahürü.
Gelir dengesizliği arttıkça, insanların finansal kararlarını rasyonel modellerden çok psikolojik güven kaynakları belirliyor.
Rage bait, yalnızca kötü niyetli tıklanma avcılığı değil; davranışsal iktisat ders kitaplarına girmesi gereken yeni bir panik katalizörü. Çünkü düşük gelirli yatırımcı için küçük kayıplar bile yaşam standardını doğrudan etkiliyor. Kaybetme korkusu —davranışsal finansın o meşhur loss aversion’ı— bu grupta çok daha keskin işliyor.
Gelir dengesizliği arttıkça, maddi başarı göstermek imkânsızlaşan geniş kitleler başka bir alan buldu: kazandığını göstermek estetiği veya günümüzün popüler tabiriyle aura farming. Gerçek banka hesapları mutsuz olabilir, ama portföy ekran görüntüleri mutlu olmak zorunda.
Para social bağlarla hareket eden kalabalıklar, rage bait’le tetiklenen duygusal kararlar ve aura farming ile cilalanmış sanal özgüven…
Bu üçü birleştiğinde ortaya çıkan tablo, finansal sistemden çok çağın kültürel bir panoraması aslında.
Belki de 2025 bize şunu göstermek istiyor:
Piyasa hareketlerinden önce, insanların ruh hâlini anlamak gerekiyor.
Çünkü ekonomik rüzgârlar ne kadar sert olursa olsun, asıl fırtına çoğu zaman insanların ve toplumların içinde kopuyor.