Küresel ekonominin en kritik düğüm noktalarından birinde, Avrupa'nın ekonomik lokomotifi Almanya, stratejik bir paradoksla karşı karşıya: Pekin ile olan bağlarını azaltmak yerine daha da derinleştiriyor. Berlin'den yükselen açık uyarılar ve Avrupa genelinde artan jeopolitik risklere rağmen, Alman sanayisinin devleri, Çin'e milyarlarca euroluk yeni yatırımlar yaparak bu bağımlılığı pekiştirme yolunu seçiyor. Bu durum, sadece Almanya için değil, tüm Avrupa Birliği için uzun vadeli ekonomik ve siyasi riskleri beraberinde getiriyor.
Neden Bu Yönelim? Ekonomik Pragmatizm mi, Stratejik Körlük mü? Alman şirketlerinin bu tercihindeki temel motivasyon, şüphesiz Çin pazarının sunduğu devasa fırsatlar ve üretim maliyetlerindeki avantajlardır. Özellikle otomotiv, kimya ve makine sanayii gibi sektörlerde, Çin sadece bir tedarik zinciri halkası değil, aynı zamanda kritik bir nihai tüketici pazarı konumunda. Ancak bu ekonomik pragmatizm, Batı dünyasının Çin'e karşı 'risk azaltma' (de-risking) stratejisiyle çelişiyor. Alman hükümeti, özellikle kritik teknolojiler ve hammaddelerdeki aşırı bağımlılığın gelecekteki olası jeopolitik gerilimlerde bir zafiyet yaratabileceği konusunda şirketleri defalarca uyardı. Uzmanlar, Alman şirketlerinin kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımlarının, uzun vadeli stratejik güvenlik endişelerini gölgede bıraktığını belirtiyor. Bu durum, Avrupa'nın genel 'stratejik özerklik' hedefleriyle de uyumsuzluk gösteriyor.
Avrupa'nın Dinamosu İçin Artan Riskler Almanya'nın Çin'e olan bu derin bağımlılığı, Avrupa ekonomisi için çok yönlü riskler barındırıyor. Birincisi, olası bir Tayvan krizi veya ABD-Çin ticaret savaşlarının şiddetlenmesi durumunda, Alman ekonomisi ve dolayısıyla Avrupa, ciddi şoklar yaşayabilir. İkincisi, Çin'in kendi iç pazarını koruma ve yerli üretimi destekleme politikaları, uzun vadede Alman şirketlerinin Çin'deki kârlılığını ve pazar payını tehdit edebilir. Üçüncüsü, teknoloji transferi ve fikri mülkiyet hırsızlığı riskleri, Alman inovasyon kapasitesi için sürekli bir tehdit oluşturuyor. Bu durumun potansiyel etkileri:
Küresel jeopolitik gerilimlerde Almanya'nın kırılganlığının artması.
Avrupa'nın genel tedarik zinciri güvenliğinin tehlikeye girmesi.
Alman şirketlerinin Çin pazarındaki rekabet gücünün uzun vadede aşınma riski.
Kritik teknolojilerde Çin'e bağımlılığın stratejik özerkliği zayıflatması.
Türkiye Ekonomisi İçin Çıkarımlar Almanya'nın Çin ile olan bu karmaşık ilişkisi, Türkiye ekonomisi için de dolaylı çıkarımlar barındırıyor. Almanya, Türkiye'nin en büyük ticaret ortaklarından biri ve Avrupa Birliği'nin lokomotifidir. Eğer Alman ekonomisi, Çin bağımlılığı nedeniyle bir şok yaşarsa, bu durum AB'ye olan ihracatımız ve genel ekonomik ilişkilerimiz üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir. Öte yandan, küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillenme potansiyeli, Türkiye gibi alternatif üretim üsleri arayan Batılı firmalar için yeni fırsatlar da sunabilir. Ancak bu fırsatları değerlendirebilmek için Türkiye'nin kendi üretim kapasitesini, lojistik altyapısını ve yatırım ortamını güçlendirmesi kritik öneme sahip. Özetle, Almanya'nın Çin ile olan ekonomik dansı, sadece bir ticaret ilişkisinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu, küresel ekonominin geleceğini, jeopolitik dengeleri ve Avrupa'nın stratejik yönelimini belirleyecek kritik bir tercihler silsilesidir. Berlin'in ve Avrupa Birliği'nin bu derinleşen bağımlılık karşısında nasıl bir yol haritası çizeceği, önümüzdeki yılların en önemli ekonomik ve siyasi gündem maddelerinden biri olmaya devam edecektir.





