Türkiye'nin lokomotif sektörlerinden biri olan otomotiv endüstrisi, Avrupa Birliği'nin (AB) yeşil dönüşüm politikaları kapsamında atacağı kritik bir adımı yakından takip ediyor. AB'nin, düşük emisyonlu araç üretiminde kullanılacak malzemeler için belirleyeceği 'AB'de üretilmiş' tanımı, Türkiye'nin sektördeki geleceği açısından stratejik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.Türkiye Otomotivinin AB ile Bağları ve RisklerTürkiye otomotiv ana sanayisi, iki milyon adetten fazla üretim kapasitesi ve son 12 ayda gerçekleştirdiği 1.4 milyon adet araç üretimiyle ülke ekonomisinin bel kemiklerinden birini oluşturuyor. Sektörün yıllık 40 milyar dolara yaklaşan ihracat geliri, Türkiye'nin toplam ihracatının yaklaşık altıda birine denk geliyor. Bu ihracatın %60'tan fazlası ise Gümrük Birliği'nin sağladığı vergi muafiyetlerinin de etkisiyle Avrupa Birliği pazarına yöneliyor. Bu denli güçlü bir entegrasyon, AB'nin alacağı her kararı Türkiye için doğrudan bir etken haline getiriyor.Avrupa Birliği, geçtiğimiz haftalarda 2035 yılında akaryakıt motorlu araç satışlarını tamamen durdurma hedefini revize ederek, emisyonları %90 oranında düşürme politikasını benimsedi. Bu yeni yaklaşım, araçlarda 'AB'de üretilen' düşük emisyonlu çelik gibi malzemelerin kullanılması halinde emisyon mahsuplaşması yapılabilmesine olanak tanıyor. İşte tam bu noktada, Avrupa Komisyonu'nun 'AB'de üretilmiş' tanımını oluşturarak birlik içinde üretilmiş araçlara özel mali teşvikler uygulama sinyali vermesi, Türkiye için büyük bir risk barındırıyor.Sektör temsilcileri, bu tanıma Türkiye'nin de dahil edilmesinin, mevcut yatırımlar ve ülkenin yatırım ortamı açısından taşıdığı büyük riskleri bertaraf etmek adına hayati önem taşıdığını vurguluyor.Gümrük Birliği Statüsü ve Stratejik GereklilikOtomotiv Sanayii Derneği (OSD) tarafından yayımlanan bültenlerde de altı çizildiği üzere, Türkiye'nin AB ile olan Gümrük Birliği ortaklığı statüsü, bu tartışmada kilit bir rol oynuyor. 'Made in EU' uygulamalarında Türkiye'nin Avrupa Birliği ile eşit şekilde değerlendirilmesi ve teşvik mekanizmalarının dışında kalmaması, sektörün rekabetçiliğini sürdürmesi için elzem. Bu nedenle, Türkiye'nin bu tanıma dahil edilmesi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir gereklilik olarak öne çıkıyor.Gelecek Adımlar ve Ekonomik BeklentilerAvrupa Komisyonu'nun 'AB'de üretilmiş' tanımını 28 Ocak'ta görüşe açacak olması, önümüzdeki dönemin Türkiye otomotiv sektörü için ne kadar kritik olacağını gösteriyor. Bu süreçte Türkiye'nin diplomatik ve ticari kanalları etkin bir şekilde kullanarak, Gümrük Birliği'nden kaynaklanan haklarını ve sektörünün AB ekonomisine entegrasyonunu güçlü bir şekilde savunması bekleniyor.Potansiyel Risk: Tanıma dahil olunmaması halinde, Türkiye'de üretilen araçların AB pazarında ek maliyetlerle karşılaşması, rekabet gücünü kaybetmesi ve yeni yatırımların sekteye uğraması riski.Potansiyel Fırsat: Dahil olunması halinde, Türkiye'nin yeşil dönüşüm sürecine entegrasyonu, yeni nesil üretim teknolojilerine adaptasyonu ve AB tedarik zincirindeki konumunun güçlenmesi.Bu kararın Türkiye'nin sanayi üretimi, istihdam ve dış ticaret dengesi üzerindeki potansiyel etkileri göz önüne alındığında, Avrupa Komisyonu'nun alacağı karar, Türkiye ekonomisinin yakın gelecekteki seyrini doğrudan etkileyecek en önemli başlıklardan biri olacak.
Ekonomi
AB'nin 'Made in EU' Tanımı: Türkiye Otomotivi için Kritik Eşik
Avrupa Birliği'nin otomotiv sektörüne yönelik yeni emisyon düzenlemeleri kapsamında oluşturmayı planladığı 'AB'de üretilmiş' tanımı, Türkiye ekonomisi için hayati bir gündem maddesi haline geldi. Türkiye'nin devasa üretim kapasitesi ve AB'ye olan yüksek ihracat bağı düşünüldüğünde, bu tanıma dahil edilmemesi, sektörün rekabet gücünü ve ülkenin 40 milyar dolarlık ihracat gelirini ciddi risk altına sokabilir. Konu, 28 Ocak'ta Avrupa Komisyonu gündemine gelecek.
Ahmet Yıldız
•