Küresel ekonominin kuralları yeniden yazılırken, ABD ve Avrupa Birliği arasında varılan yeni ticaret çerçeve anlaşması, basit bir ekonomik metnin ötesinde, jeoekonomik bir eksen kaymasının habercisi niteliğinde. Bu gelişme, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından 'küresel belirsizliği azaltacak olumlu bir adım' olarak yorumlansa da, Türkiye için hem önemli fırsatları hem de ciddi meydan okumaları beraberinde getiriyor.
Küresel Sahnede Yeni Kurallar: Stratejik Bloklaşma Soğuk Savaş sonrası döneme damga vuran serbest ticaret ve küreselleşme rüzgarları, yerini artık stratejik ortaklıklara ve korumacı politikalara bırakıyor. ABD ve AB'nin, özellikle Çin'in ekonomik yükselişine karşı bir set çekme amacı taşıdığı anlaşılan bu anlaşması, küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekilleneceğinin en net işareti. Bu durum, üretim merkezlerinin coğrafi olarak daha yakın ve 'dost' ülkelere kaydırılması (nearshoring/friend-shoring) eğilimini hızlandıracaktır. Bu yeni denklem, sadece mal akışını değil, aynı zamanda uluslararası yatırım kararlarını ve lojistik koridorlarını da kökten değiştirecek potansiyele sahip.
Türkiye'nin Stratejik Kavşağı: Fırsatlar ve Tehditler Türkiye, coğrafi konumu, üretim kapasitesi ve AB ile mevcut Gümrük Birliği anlaşması sayesinde bu yeni dönemin kilit oyuncularından biri olma potansiyeli taşıyor. Ancak madalyonun iki yüzü var. Ankara'nın önündeki tabloyu şu şekilde özetlemek mümkün:
Fırsat: Avrupa'ya yakın, güvenilir bir üretim ve tedarik merkezi olarak Türkiye'nin rolü güçlenebilir. Özellikle Batılı şirketlerin Çin'e olan bağımlılıklarını azaltma arayışında Türkiye öne çıkabilir.
Fırsat: ABD ile hedeflenen 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi için yeni bir zemin oluşabilir. İkili müzakereler bu yeni konjonktürde daha da önem kazanıyor.
Tehdit: ABD-AB bloğunun kendi içine kapanması ve yeni standartlar (örneğin Karbon Sınır Düzenleme Mekanizması - CBAM gibi) getirmesi, Gümrük Birliği'ne rağmen Türk ihracatçısı için yeni engeller oluşturabilir.
Tehdit: Rekabetin artması. Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ülkeler de bu yeni pastadan pay almak için daha agresif politikalar izleyebilir.
Bu karmaşık tablo karşısında hükümetin de gelişmeleri yakından izlediği görülüyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın konuya ilişkin değerlendirmesi, Türkiye'nin pozisyonunu net bir şekilde ortaya koyuyor: "Tüm bu gelişmelerin ülkemiz ekonomisine muhtemel etkilerini yakından takip ediyoruz. AB ile gümrük birliği, bir çok ülke ile serbest ticaret anlaşmaları, ABD ile dengeli ticareti ve önemli ticari hedefleri olan bir ülke olarak; yeni ortamın getireceği fırsatları değerlendirmek, tehditlere karşı tedbirler almak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz."
Proaktif Strateji Şart Uzmanlar, Türkiye'nin bu yeni döneme pasif bir izleyici olarak değil, proaktif bir oyuncu olarak hazırlanması gerektiğini vurguluyor. Bu noktada, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve yeşil dönüşüm gibi yeni nesil ticaret kurallarına uyum sağlanması hayati önem taşıyor. Aynı zamanda, ABD ile yürütülen ikili ticaret müzakerelerinin somut sonuçlara ulaşması, Türkiye'nin transatlantik ticaret eksenindeki yerini sağlamlaştıracaktır. Önümüzdeki dönem, Türkiye ekonomisinin küresel rekabetteki yeni rotasını belirleyecek kritik kararların alınacağı bir süreç olacak.